Toplumun dikkati "büyük kötülükler" üzerine odaklanıp da ölüm kalım savaşı mantığıyla bölük bölük saflaşılınca, küçük kötülükler ve onların verdiği hasar gölgede kalıyor.
Oysa küçük iyiliklerin ve küçük kötülüklerin etrafında dönüyor hayat.
Davranış kodlarımız, mağara içlerindeki sarkıtlar ve dikitler gibi milyonlarca yılda damla damla birikerek şekilleniyor. Neyi neden yaptığımızı sezinlemeden, iyi ya da kötü, bir şeyler yapıyoruz.
Haset duygusu Habil ile Kabil'den bu yana insanlığın en derin meselelerinden biri. Pırıltısı ve sevilme katsayısı daha yüksek olana karşı donuk ve sönük olandan esen kavurucu bir rüzgâr.
Ailede, okulda, işyerinde, sokakta, her yerde, arkada kalanın önünde koşana attığı minik ve sinsi çelmelerle geçiyor hayat.
Çoğu zaman iyiyi dışlayıp kötüyü bağrına basan bir düzen hüküm sürüyor. Heves kaçıran baltalayan küstüren vazgeçiren sabotajlara direne direne kör topal çıkıyoruz yokuşu.
Dikkatini büyük kötülükler ve ölüm kalım meseleleri üstüne yoğunlaştırmış olan toplumlarda insanlar küçük kötülüklerin belirtilerine karşı körleşiyor.
Küçük fitne fücurluklar ancak gönül gözüyle görülebiliyor ki, o da kâh açık kâh kapalı.
Aile reisleri, öğretmenler, şirket yöneticileri, küçük kötülüklerle ilgilenmiyor bile.
"Öğretmenim, şu çocuk sıranın altından dizimi tekmeliyor!"
"Sus bakayım! Sesini yükseltme!"
Ama ya bu basit bir tekme değil de planlı bir yıpratma savaşıysa?
Ya biz daha minicik yaşlarımızda öyle olur olmaz şeylerden şikâyet etmemeye ve maruz kaldığımız haksızlıkları yutmaya programlandığımız için hep susuyorsak?
Söylenemeyince de hep kuytularda saklı kalıyor fitne.
Küçük kötülüklerin önünü açan da bu zaten; büyüklerdeki sezgi eksikliği ve direnmeyi huysuzluk sayan uçları yuvarlatılmış vasat.
"Böyle küçük şeylerle beni uğraştırmasana! Zaten işim başımdan aşkın!"
Kimimiz öğreniyor zamanla küçük kötülüklerle baş etmeyi, kimimiz hayatını kaçıp gizlenerek geçiriyor. Kırılan kol yen içinde saklanırken, küçük kötülükler kıvıl kıvıl kıvıldanıyor kabuk altında.
Donuk insanların pırıltıya karşı açtığı yeraltı savaşını tanımlamak için kullandığım bir tabir küçük kötülükler. Günümüzde ona Mobbing diyorlar.

Mobbing nedir?

İnternet ansiklopedisi Vikipedia'daki tanımıyla Mobbing, Lâtince kökenli bir sözcük ve psikolojide "şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme" anlamına geliyor.
Daha da açarsak, "kişiyi iş yaşamından dışlamak amacıyla kasıtlı olarak yapılan ve kişinin saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi olmasıyla başlayan" kötü niyetli bir tutum.
Daha önce çalıştığı tüm işyerlerini oralarda maruz kaldığı Mobbing yüzünden terk etmiş birisi olarak şunu anladım ki, şirketleri yönetenler, kendi sezgileriyle bulup getirdikleri nitelikli insanları çoğu zaman farkında olmadan iş yerlerinde sinsi sinsi işleyen Mobbing'e kurban ediyorlar.
Belki de işin en zor (ikna) kısmını halletmiş olmak yanıltıyor onları. Kolayca "her şey yolunda" kanaatine kapıldıkları ve dikkatlerini yine büyük kötülüklere çevirdikleri için, az ötelerinde dönen kumpasları, yıpratma, bezdirme, kaçırma taktiklerini göremiyorlar.
Oysa derinden derine işliyor ve bünyeyi zehirliyor bu tarz ayak oyunları. Sıradanlığın zindanında bunalan orta karar adamlar idarenin ruhu bile duymadan çay kaşıklarıyla uzun tüneller açıyorlar.
Olan sadece pes edip gidene değil, hatırı sayılır bir verimlilik kaybı yaşayan işyerine de oluyor.
Ben bugüne kadar bünyesinde Mobbing'e karşı bir bölüm ya da ne bileyim bir uzman bir hakem bulunduran, ofislerdeki bel altı vuruşları ve çelmelemeleri azaltma konusunda refleks geliştirmeyi deneyen bir kuruluşa rastlamadım.
Psikoloji (ve benzeri) eğitimi almış insanlar, eğer üniversitelerde veya kliniklerde çalışmıyorlarsa, muhtemelen halkla ilişkiler ve reklam sektöründe iş bulup sermaye adına toplumu dızdızlamak gibi şık misyonlar yükleniyor. Ya da şirketlerde ekseriyetle "insan kaynakları" türünden alanlarda istihdam ediliyorlar. Yaptıkları iş de çalışanların haklarını işveren lehine rehin almak gibi bir şey oluyor.
Bilginin ve eğitimin buna sahip olana köşeyi döndürmek için var olduğuna inanılan bizimki gibi toplumlarda, insanların ruhu da yaradana emanet oluyor haliyle.
Mobbing mağduruna bir iki candan arkadaştan gayrı kimse uzatmıyor elini.
En kalifiye elemanlar taciz ediliyor, yıpranıyor, mutsuzluğa kapılıyor ve üretkenlikleriyle birlikte düşlerini de rafa kaldırıyorlar.
Bu sadece şirketler ve onların personeliyle de sınırlı değil, aslına bakılırsa gazeteler ve mizah dergileri de siyasetçilere ve birbirlerine "eleştiri" ya da "hiciv" kisvesi altında Mobbing uyguluyorlar.
Küçük kötülükler birikiyor birikiyor, büyük kötülük oluyor.
Dileğim o ki, ülkemizdeki kurumların şirketlerin personel politikaları, fatura irsaliye kontrat gibi sınırlı konuları aşıp, Mobbing ve bundan korunma yolları konusunda da yöntemler bulur geliştirir.
Ama eldeki insan malzemesiyle bu nasıl yapılabilir, pek kestiremiyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails