Amy ve Meryl, Doubt’tan Sonra Tekrar Bir Arada

Blog yazmaya başlayalı bir yılı on gün geçti. Ki buna dolu dolu bir yıl diyemeyiz, ara ara yazamadığım dönemler oldu. Bir blog açmaya karar verdiğimde bunun tutkuyla yazacağım bir konu olması gerektiğini düşünüp kendime "yazma" konusunda en çok güvendiğim ve istekli olduğum "sinema"yı seçtim. Blog yazmaya başlarken bir beklentim yoktu ama bir dönem geldi ki yazmaya en istekli olduğum, en verimli olduğum dönemdi. Üzerine Burçin Yalçın ile tanışmam tutkumu bir an için kamçıladı. Ben de onun gibi olabilir miyim dedim bir an için. Kendisi, sinema hakkında okumaya başladığım ilk andan bu yana yazılarını severek takip ettiğim, frekansını kendime en yakın hissettiğim sinema yazarıdır. Tanışmamızdan sonra benle ilgilense de ben gereken özeni gösteremedim çünkü sinemayı merkeze en azından o dönem için koyamadım, maalesef hayatın getirdiği başka öncelikler vardı. Ve blogla ilgili şüphelere düştüm. Sonuçta kaç kişi benim yazılarımı kayda değer buluyor ki? (Yorumlarını blogumdan esirgemeyen sevgili blogger arkadaşlarım bu laf size değil tabi, siz de olmasanız...) Benim yazılarımı diğerlerinden ayıran bir üslubum yok, çok derinlikli yazamadığım da açık. Haliyle ne için çabalıyordum ki? Bu sorular şimdi geride kaldı, ben izlediğim filmler hakkında görüşlerimi paylaşmaktan keyif alıyorum. Birinin bir film hakkındaki fikrimi sorması, ben beğendim diye bir filmi izlemesi ya da ben olumlu şeyler söylemediğim için gitmekten vazgeçmesi... Sonuçta bunları yaşıyorum ve çok büyük kitlelere ulaşmak değil filmler hakkındaki fikirlerimi kayda değer bulan bir iki kişiyle konuşuyor, paylaşıyor olmak bana yetiyor. Peki ben bunları neden yazdım? Julie and Julia'yı izledim de ondan.


Aslında uzun bir süredir bu konuyla ilgili yazmak istiyordum. Amy Adams'ın canlandırdığı Julie karakterinde bir parça kendimi bulduğumdan yukarıdaki satırlar parmaklarımdan klavyeme dökülüverdi. Julie, 30'una gelmiş ancak başladığı hiçbir işi bitirememiş bir yazar adayıdır. Eşinin verdiği bir fikir üzerine yapmaktan en çok keyif aldığı şey hakkında yani yemek yapmak hakkında bir blog açmaya karar verir. Kendisine bir de hedef koyar. Hayranı olduğu yemek kitabı yazarı ve aşçı Julia Child'ın kitabındaki 524 tarifi 365 günde bitirecektir. İki romandan uyarlanan filmde aynı anda seyirciye sunulan diğer hikayeyse Julia'nın aşçı olma ve aşçı olduktan sonra kitap yazma çabalarını anlatmakta. Birbirine paralel ilerleyen Julie ve Julia'nın hikayelerinin birbirinden kopmadan ve filmin akıcılığını bozmadan ilerlemesi filmin en büyük üç silahından biri. Diğer iki silahsa tabi ki daha önce Doubt filminde de beraber çalışan Amy Adams ve Meryl Streep'in büyüleyici performansları. İki yıldız da izlemekten büyük keyif aldığım isimler ve onları hiç yan yana gelmeseler de aynı filmde izlemek oldukça keyifliydi.


Julie Powell'ın "Julie and Julia" ve Julia Child'ın "My Life In France" kitaplarından uyarlanan filmin senaryosuna da destek çıkan yönetmen Nora Ephron'u yarattığı kadın karakterlerden hatırlayacaksınız. Romantik-komedi türü için önemli bir yere sahip olan When Harry Met Sally (1989) ve 90ların en iyi romantik komedilerinden You've Got Mail (1998) dersem Ephron'u hatırlamanıza yetecektir sanırım. Dolayısıyla Ephron, iki kadın karaktere odaklanan Julie and Julia gibi bir filmi çekmek ve sinemaya uyarlamak için doğru kişi. Yönetmeninden oyuncularına doğru kişilerini bulmuş bir projenin başarısız olmasını beklemiyordum ki beklentilerimde de haklı çıktım. Julie and Julia tutkularımızın peşinden gitmek ve özgüveninizi kazanmak için sizi kamçılayacak bir film, her dakikasından keyif alacaksınız...

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails