Lars Von Trier'den Sert Bir Yumruk: ANTICHRIST

Lars Von Trier gibi yönetmenler beni hep korkutmuştur. Belli bir kesim tarafından ciddi takipçisi olan, özgün yanlarıyla ön plana çıkmış yönetmenler yani. Onları izlemeye başlamak için hep bir başlangıç filmi beklerim ve o filmi bulduğumda da yavaş yavaş filmografisini izlerim. Aynı şey "kült" ya da "klasik" diye adlandırılan filmler için de geçerlidir. Kendimi hazır hissetmeliyimdir.
İzlemek için doğru filmi beklerim dedim yani takip etmekten de geri kalmam bu isimleri. Karanlıkta Dans'a hayran olmama rağmen hala izlemekte çekindiğim yönetmenin Antichrist projesini hayata geçirmeye hazırlandığını duyduğum an ilgimi çekti film. Fragmanı yayımlandığı gibi izledim ve vizyon tarihini beklemeye koyuldum. Sevenlerinin sinir uçlarına hitap etmeyi seven bir yönetmen kendisi. Ve yeni filmi Antichrist de yönetmenin geçirdiği iki yıllık depresyon döneminin izlerini fazlasıyla taşımaktaymış.
Filmde baba rolünde yönetmenle tamamlanamayan Amerika üçlemesinin ikinci filmi Manderlay'de de beraber çalışan Williem Dafoe yer alırken anne rolü için yönetmenin ilk düşündüğü isim Eva Green ile anlaşılamamış. Bunun üzerine rolü istediğini belirten Charlotte Gainsbourg ile anlaşılmış. Gainsbourg filmdeki performansıyla Cannes'da ödüle layık görüldü ve epey övgü topladı.
Antichrist, çocuklarını bir kaza sonucu kaybeden ve yas döneminde birbirleriyle hesaplaşmaya giren bir çifti konu alıyor. Aslında olaydan hiç etkilenmemiş duran babanın olay sonrası tam bir yıkıma uğrayan anneyi geri kazanma çabalarını izliyoruz da diyebiliriz. Pornografik bir sevişme sahnesiyle başlayan film boyunca pornografiden fazlaca yararlanılıyor. Altı bölümden oluşan filmde el matkabıyla delinen bir bacak görmek gösterilen sahnelerin yanında hafif kalacak, yani bu filmi izleyecekseniz sağlam bir mideye ihtiyacınız var. Testere'nin başını çektiği filmler furyasıyla epey sağlam midelerimiz olduğunu düşünebilirsiniz ancak Antichrist'te tür sinemasına hizmet eden bir şiddetten bahsetmiyoruz. Haliyle sizde yaratacağı reaksiyonlar da aynı olmayacaktır.
Şiddeti ve cinselliği bir kenara bırakırsak filmin en kilit olayı annenin kadına uygulanan şiddeti konu edindiği bir tez hazırlarken yarım bırakmış olması. Bu araştırmaya filmde yer vererek dinler, feminizm, cadı avı gibi çeşitli konulara da teğet geçiliyor ve kadınların şeytaniliği, gördükleri şiddeti hak ettikleri gibi karşı tezlerle bir adalet terazisine götürüyor sizleri. Bu sadece kadınlarla ilgili bir sorgulama süreci değil, insan doğası ve bastıramadığı güdüleri(şiddet, cinsellik) ile ilgili bir sorgulama.
Antichrist, Trier'ın filmografisindeki diğer filmlerden çekinmemem için yeterli sarsıcılıktaydı. Film bittiğinde aklıma ilk gelen bizi bu tarz bir sorgulamaya götürmek için rahatsız edici derecedeki şiddet ve cinselliği kullanmaya gerek var mıydı sorusuydu. Sinemada bu derece bir sertlik olmasından yana değilim ben. Film tür sinemasına hizmet ediyorken bile sınırın olması gerektiğini düşünen bir sinemasever olarak dram türündeki bir filmde dozajın kaçırıldığını düşünüyorum. Film görsel anlamda( annenin ormandaki hayali yolculukları gibi) doyurucu estetiğe sahip, oyunculuklar alkışı fazlasıyla hak ediyor ama benim gibi sinemada imgeleri görmekte zorlanan biriyseniz şiddete takılıp filmden keyif alamayacaksınız.

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails