
Kiracı olduğumuz evin bahçesindeki kedi nüfusu hayli fazla oluyordu. Üç katlı müstakil binanın üst katında ev sahibi, zeminde biz oturuyorduk. Kalorifer dairesinin bahçe tarafından girişindeki döküntülerin arasında da farklı farklı kediler. İçlerinde bir tanesi vardı ki bayılıyordum. Pamuğu andıran tüyleri, şirin bir suratı vardı. Cins bir kedi değildi. Bildiğin sokak kedisi. Ama o yaştaki çocuğun ilgisini çekmemesi ne mümkün?
Ne kadar uğraştıysam gelmiyordu bana. Yakalanmıyordu. Bodrum katın girişindeki döküntülerden kafasını uzattığında ya da tamamen çıktığında hamlemi yapıyordum ama hemen kaçıveriyordu. Ben sadece sevmek istiyordum oysa. Ama o bunu anlamıyordu.
Yine böyle bir kovalamacadan sonra aklıma nereden geldiyse, bahçe hortumunu aldım elime ve suyu sonuna kadar açtım. Merdivenlerin en dibindeki bu yaratığın üstüne tuttum hortumu. Küçük parmağımı hortumun ucuna biraz kapattım ki su daha da tazyikli çıksın.
Zavallı kaçmaya çalışıyor ama sıkıştığı o küçücük ortam onu korumaya yetmiyordu. İçimi kaplayan hırs gözümü nasıl kararttıysa, bu kötücül eylemi sürdürüyor, hayvanın minicik gövdesini sırılsıklam ediyordum.
İçimdeki küçük "kötülük" ne zaman tatmin oldu da bıraktım hatırlamıyorum.
Ölebilirdi. Sırılsıklam olmuş minik bedeninin görüntüsü ve çaresizce bakan gözleri o günden sonraki hayatım boyunca vicdanımı ağır bir yük altında bırakmaya yetti. Hâlâ ne zaman minik bir kedi görsem, kötülüğün cazibesine kapılmış bir çocuğun yaptığı o acımasız davranış ve bunun kurbanı olan o yavru gözümün önüne gelir.
* * *
Doğum
Şu anda yaşadığım yer doğanın tam göbeğinde. Tabiat neredeyse fışkırıyor. Börtü böceğin, bitki ve hayvanın envai çeşit örneği var. Bazen yırtıcı bir kuş, sıcaklar bastırınca bir yılan ya da akrep, ağaçların dallarında bir sincap, otların arasında kaplumbağa ya da kirpi görmek mümkün. Ve elbette kedileri ve köpekleri de.Burada yaşayan köylüler için, hayvan demek "mal" demek. Etinden sütünden yününden faydalanmıyorsan hayvan beslemenin bir manası yok. Hayatın ayrılmaz bileşenlerine karşı benim gibilerin anlamayacağı bir "mütekabiliyet" anlayışı hakim. Hayvan besleyeceksen sana bir getirisi olmalı, ağaç dikeceksen meyve vermeli. O zaman da esbabı mucibesi şartsız sevgi olan bazı hayvanlar bazen insan eliyle hayatın dışına alınıyor. Bu kastettiğim anlamdaki merhamet pek az kişide var buralarda.
Durum böyle olunca sağda solda yaşayan köpeklerin ve kedilerin uzun yaşama şansı olmuyor.
Birkaç gün öncesiydi. Yaşamı tamamen şansa kalmış olan gariban bir kediyi çalıştığım yerin arkasındaki tarlada acı acı miyavlarken buldum. Önce sakatlandığını, sonra -daha kötüsü- zehirlendiğini düşündüğüm hayvanın sıkıntısını neden sonra anlayabildim. Dünyaya yeni yavrular getirmek üzereydi ve çaresizlik içinde benden medet umuyordu.
Ya da belki ben öyle anlamak istedim.
Boş bir kutu ayarladım. İçine bir kilim parçası koydum. Ama kediler bizim düşündüğümüz gibi düşünmüyor belli ki. Ben olaya müdahale edip etmeme kararsızlığı içinde ne yapacağımı bulmaya çalışırken, hayvancağız binanın yanındaki tulumbanın önünde, çıplak betonun üstünde ilk yavruyu doğuruverdi.
Gözlerimin önünde, hayatın devamlılığını anlatan bir mucize gerçekleşivermişti. Ürkütmeden yanına gittim. Sancıdan olsa gerek, biraz değişik bir tonda miyavlayan annenin boynunu okşayarak rahatlatmaya çalıştım.
Bir yandan markete gelip giden müşterilerle ilgileniyor, diğer yandan onun doğumu sağ salim bitirmesini umuyordum.
O akşamüstü, yaklaşık kırk beş dakikalık bir zaman aralığında, nur topu gibi dört tane yavrusu oldu. Yavruları ve anneyi önceden hazırladığım mukavva kutuya koydum, demir parmaklıklı tüp deposunun en kuytu köşesine yerleştirdim.
Aradan birkaç gün geçti. Hepsinin durumu iyi, yavruların gözleri daha açılmadı ama topaç gibiler. Annenin yemeğini ve suyunu ihmal etmiyorum.
* * *
Hayat
Hayatın anlamı üzerine hemen hepimiz kafa yorarız ya. Yaratılış ya da var oluş, doğum ve ölüm, sevgi, gündelik koşuşturma, iş güç, geçim derdi. Gerçek varsaydığımız hayat pek çoğumuz için çoğu zaman para, varmayı düşündüğümüz hedefler, ev, araba, çocuğun okul taksiti, maaşa zam, tatil parası gibi şeylerden oluşuyor. Günümüzde hayatımızı kuşatan bu şeyler bizim için o kadar ön planda ki, asıl olan yalın gerçekliği bazen kaçırıyoruz. Ben o akşamüstü, o kedi yavrularken bir mucizeye tanık oldum. Hayatın başlangıcına. Kadim hakikate.Dünyaya yeni katılan ruh ister insan evlâdı olsun isterse bir hayvan, kesin olan hakikat tek. Akşam rüzgârını yediğinde titremeye başlayan o garibin gözlerinde gördüğüm teşekkür ve çıkardığı kısacık "mır" sesinin verdiği iç huzurunu uzun zamandır hissetmemiştim. İyilik yapmanın, iyi bir insan olma çabasının verdiği huzuru.
Bu yaptığım, yıllar önce eziyet ettiğim o minik yavrunun vicdanî yükünün bilinçaltımda yer etmesinin bir yansıması mı, yoksa uzunca zamandır yaşadığım dönüşümün doğal bir neticesi mi, bilemiyorum. Kendimi tam bir hayvansever olarak tanımlayamam. Bir hayvanı sahiplenip, "benimdir" diyemiyorum. Bu bana tuhaf geliyor.
Ben kimsenin sahibi değilim, yaşamın bir parçasıyım. Sanırım yapmak istediğim, sadece hep beraber yaşadığımız yeryüzünde bana düştüğünü düşündüğüm vazifeyi yerine getirmekti.
Günlük hayatın hayhuyu içinde minik bir canın derdine düşmek, anlamsız mücadeleleri ya da çözümlemesi zor ruhsal sarsıntıların ıstıraplarını düşünmek, dingin bir nihavende kulak verirken demli çay içerek uzaklara dalmak, bir türkünün sözlerinde zihnen de olsa mekân değiştirmek, sevdiğinin dizine başını yaslamak ve benzeri ruh halleri hayatın gerçekliğiyle tam örtüşmüyordur belki de.
Araban arızalandığı vakit ya da ev sahibi kapına geldiğinde (kapıya gelmiyor gerçi, EFT gecikince usûlünce telefon açıyor), elektrik ve sair faturalar sıradayken, asgarî geçimin için tırmalayıp durduğun günlük hayatın koşuşturmacası, bugün ve gelecek kaygısı içinde derinden gelen o "mır" sesinin, demli çay eşliğindeki "gönül adamı" hallerinin çok faydası olmuyor, biliyorum. Ama bunu da yapmazsam hayatın yükünü başka nasıl hafifletirim, bilmiyorum. Ne yapayım, bu tür boş işlere, şarkılara, türkülere, veriyorum ben de kendimi.
Şimdi isteyene Mahzun Kırmızıgül'den, isteyene Cem Karaca'dan gelsin:
Hayat çook garip!

0 yorum:
Yorum Gönder